BATINÎ HAYAT

Batınî Hayat
İnsanın dünyada fizikî vücuduyla ilgili olan zahirî bir hayatı vardır. Yer, içer, uyur, hareket eder ve çalışır. Aynı zamanda iç dünyasında da ya saadete, kemâle, nuranîliğe ve insanîliğe doğru hareket eder, ya da insanîliğin doğru yolundan saparak hayvanîliğin karanlık ve alçak vadilerinde bedbahtlığa, sıkıntıya ve zulmete yuvarlanarak çırpınır durur; ya kemâl derecelerinde nura, mutluluğa, kemâle ve cemale doğru yol alır; ya da karanlığa, azaba ve alçaklığa doğru hareket eder. Çoğu insanlar bilmese de, bu bir hakikattir.
Allah-u Teala, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafildirler. [1]
Ama bilmenin veya bilmemenin gerçek üzerinde bir etkisi yoktur. Kıyamette karanlık maddî perdeler gözünden kaldırılınca insan kendi hakikatini anlayacaktır.
Allah-u Teala Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
Andolsun sen bundan gaflet içindeydin; işte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp kaldırdık. Artık bugün görüş gücün keskindir. [2]
Zikredilen ayet-i kerimeden anlaşılıyor ki, ahiretle ilgili olan şeyler, bu dünyada ve insanın zatında vardır, ancak insan bundan gafildir ve kıyamet günü gaflet perdeleri kaldırılınca hepsini görecektir. Ayet ve hadislerden insanın nefsinin bu dünyada bir takım şeyler elde ettiği, elde ettiği şeylerin devamlı onunla birlikte olacağı, onların ahiret yurdundaki geleceği için hayâtî önem taşıdıkları anlaşılmaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:
Her nefis kazanmakta olduklarına karşılık olmak üzere bir rehinedir. [3]
Sonra her nefis ne kazandıysa, kıyamet günü (ona) eksiksiz olarak ödenir. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. [4]
Allah sizi, yeminlerinizdeki rasgele söylemelerinizden, boş sözlerden dolayı sorumlu tutmaz; fakat sizi kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır. [5]
Allah hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. Kazandığı lehine, kazandırdıkları da aleyhinedir. [6]
Her bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o günü (düşünün). [7]
Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük yaparsa, artık o da kendi aleyhinedir. Sonra siz Rabbinize döndürüleceksiniz. [8]
Artık kim zerre ağırlığında bir hayır işlerse, onu görür; kim de zerre ağırlığında bir şer (kötülük) işlerse, o da onu görür. [9]
Ve doğrusu insana da kendi (emek ve) çabasından başkası yoktur. Şüphesiz kendi (emek ve) çabası da görülecektir. [10]
Önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz onu Allah katında bulacaksınız. [11]
O gün ki, ne mal fayda verir, ne de oğullar; ancak Allah’a halis ve pâk bir kalple varan müstesna. [12]
Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.a) ashaptan Kays adlı birine şöyle buyurduğu naklediliyor. “Ey Kays! Kabirde seninle birlikte olacak bir yoldaş edinmek zorundasın. O canlıdır ve sen onunla birlikte defnolacaksın; o yoldaş iyi olursa seni yüceltecek, ikram edecektir; ancak alçak ve kötü olursa seni alçaltacaktır. Sonra siz ikiniz kıyamette birlikte haşredileceksiniz ve sen ondan sorguya çekileceksin. O halde kendin için salih bir yoldaş seçmeye çalış. Eğer yoldaşın salih olursa onunla dostluk kurarsın, kötü olursa sadece onun yüzünden dehşetli azapla karşılaşırsın. O yoldaş senin amelindir.” [13]
İnsan bu dünyada kendi nefsini yetiştirmeye ve uhrevî hayatını kazanmaya çalışır. İnançlar ve fikirler, alışkanlıklar ve hasletler, sevgiler ve alâkalar, yönelişler ve ülfetler, insanın nefsinde etki bırakan işler vasıtasıyla tedricen yetişip eğitilir ve onun niceliği bunlara bağlıdır. Hakk maarif ve inançlar ahlâkî fazilet ve değerler, Allah aşkı, Allah’a yöneliş ve ülfet, Allah’a itaat ve onun rızasını kazanmak ve Allah’ın emrettiği iyi işleri yerine getirmek, insanın melekûtî ruhunu kemal derecelerinde seyrettirip yükselterek ilâhî yakınlık ve kurb makamına ulaştırır. İnsan bu dünyada iman ve iyi işler vasıtasıyla yeni ve temiz bir hayat kazanır, o hayat ile de ahiret yurduna kavuşur.
Allah Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız. [14]
İnsan bu dünyada, bedeninin zevk aldığı nimetlerden başka manevî nimetlerden de yararlanarak, onların vasıtasıyla ruhunu yetiştirip sonucuna ahiret yurdunda, kavuşacağı manevî ve uhrevî hayatını güzelleştirebilir.
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: Allah Tebareke ve Teala kullarına: “Ey benim Sadık kullarım, ahiret yurdundan yararlanmak için dünyada bana ibadet nimetinden istifade edin” [15] buyuruyor.
Hz. Ali’nin (a.s) buyurduğu nakledilmiştir:
Allah’ın zikrini sürdürmek ruhların kuvveti ve gıdasıdır. [16]
Allah’ı zikret, ki O’nu zikretmek kalplerin nurudur. [17]
İnsan cenneti ve nimetlerini veya cehennemi ve azabını bu dünyadaki inancı, ahlâkı ve amelleri vasıtasıyla kazanır. Onlardan gafil bile olsa “sırların ortaya çıkarılacağı gün” olan kıyamet günü, hakikat açığa kavuşacaktır.
İmam Seccad (a.s) bir hadiste şöyle buyuruyor:
“Bilin ki, her kim Allah’ın velilerine düşmanlık eder, Allah’ın dininden başka bir dini kabul eder, Allah’ın velisinin emrini dinlemez ve kendi reyine göre amel edecek olursa; ruhlarını kaybetmiş, bedbahtlığın ve zulmün galip geldiği bedenleri yiyen alevli bir ateşte olur. Onlar ateşin hararetini idrak etmeyen ölülerdir. Eğer canlı olsalardı ateşin acısını ve hararetini idrak ederlerdi. Öyleyse ey basiret sahipleri! İbret alın ve sizi hidayet ettiği için Allah’a hamd edin.” [18]
Allah-u Teala Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
Gerçek şu ki, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Onlar, yanan bir ateşe gireceklerdir. [19]
İnsan bu dünyada, ahiret için ya nur ve basiret hazırlar, ya da zulmet ve karanlık. Bu dünyada kör ve nursuz olursa ahirette de kör ve nursuz haşrolur.
Kur’ân-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:
Kim bunda (dünyada) kör ise, o, ahirette de kördür ve yol bakımından daha şaşkın bir sapıktır. [20]
Büyük üstad Allame Tabatabâî (r.a) bir gün şöyle buyurdu: Necef-i Eşref’te “Şeyh Abud (çok ibadet eden yaşlı)” diye çağrılan âbid ve zâhid bir şeyh yaşıyordu. Allah’ın evliyasından olup seyr-ü sülûk ehliydi. Her zaman zikir ve ibadetle meşguldü. Bazen Vadi’u-s Selam mezarlığına giderek saatlerce bir köşede oturur, düşünceye dalar ve bazen de yürüyüşe çıkardı. Eski ve yıkılmış mezarlara dikkatle bakardı. Bir gün mezarlıktan döndüğünde birkaç kişi onunla karşılaştı. Hal hatırdan sonra, “Şeyh Abud! Vadi’u-s Selam’dan ne haber?” diye sorduklarında “yeni bir haber yok” diye cevap verdi. Çok ısrar etmeleri üzerine: “Çok şaşırtıcı bir olayla karşılaştım” dedi. “Eski ve yeni mezarlara ne kadar dikkat ettiysem de onlarda yılan, akrep ve onlara azap verecek bir şey bulamadım. Mezarların birine: “Rivayetlerde ölünün mezarda yılan, akrep ve diğer zararlı hayvanlar vesilesiyle işkence edildiği haber verilmiştir; ama ben sizde bir tek yılan ve akrep bile görmedim”, dedim. Mezar bana: “Evet”, diye cevap verdi; “bizde yılan ve akrep yoktur, yılan ve akrebi kendinizle birlikte siz dünyadan getirirsiniz ve burada da onlar vasıtasıyla işkence edilirsiniz.”
İnsanın bâtınî hayatı gerçekten var olan bir hayattır. İnsan kendi zatının bâtınında gerçek bir yolu kateder. Ya saadete ve kemale ulaşır ya da şekavete ve helake düşer. Seyr ve hareketin insanın inançlarından, ahlâkından ve amellerinden güç ve yardım aldığı bir gerçektir.
Allah-u Teala Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
Kim izzeti istiyorsa, artık bugün izzet Allah’ındır. Güzel söz O’na yükselir, salih amel de onu yükseltir. [21]
İnanç, ahlâk, otorite, haslet ve amellerimiz ile oluşan nefsimizin gösterdiği çaba ve gayretimizin ürünü olup onun iyi ve kötü sonucuna ahiret yurdunda kavuşacağız.
[1]- Rum/7.
[2]- Kaf/22.
[3]- Muddesir/38.
[4]- Âl-i İmran/161.
[5]- Bakara/225.
[6]- Bakara/286.
[7]- Âl-i İmran/30.
[8]- Casiye/15.
[9]- Zilzal/7-8.
[10]- Necm/39-40.
[11]- Bakara/110.
[12]- Şuara/88-89.
[13]- Cami’u-s Seadat, c.1, s.17
[14]- Nahl/97
[15]- Bihar’ul-Envar, c.10, s.253.
[16]- Gurer’ul-Hikem, s.764.
[17]- Gurer’ul-Hikem, s.479.
[18]- Kurret’u-l Uyun, Feyz-i Kaşani’nin (r.a) eseri, s.466.
[19]- Nisa/10.
[20]- İsrâ/72.
[21]- Fatır/10.