MEHMET KAYALAR

MEHMET KAYALAR’IN BEDİÜZZAMAN İLE TANIŞMASI

Ekran Alıntısı

1950 yılında ön yüzbaşı rütbesiyle Isparta’da Üstad Bediüzzamanı ziyarete gider. Ancak Üstadın hizmetinde bulunan Zübeyir Gündüzalp, Mehmed KAYALAR’a:

       Üstad, 15 günden beri şiddetli hastadır, en yakın talebelerini dahi kabul etmiyor, diye söyler, bunun üzerine,

       Mehmed KAYALAR : Bingöl’den Mehmed KAYALAR zatınızı ziyarete gelmiş deyiverin, dedi.

     Üstad Bediüzzaman Hazretlerine, bunu söylediğimde kendisine sanki bir hal oldu, aniden iyileşti ve hemen içeriye alın!dedi. Üstad hızlıca yerinden kalkarak kapı içinde Mehmed KAYALAR’ı kucakladı ve muhabbetle birbirlerine sarıldılar. Hadiseye şahit olan Zübeyir Gündüzalp, Üstadın bu alakasına hayran oldum der. Ve Üstad ile Mehmed KAYALAR beraberce otururlar. Üstadın, Mehmed KAYALAR’a ilk sözü :

        ‘‘Mehmed Bey! 28. mektupta Hulusi’nin rüyasının tabiri var. Demiştim ki: ileride bir genç (SARIKLI KÜÇÜK GENÇ BİR ZAT) Kuvve-i Velayetle daireye girecek. Ben o tabiri yaparken senin bu şahsiyetin karşıma çıktı ve yazdım’’ oldu.

       Bediüzzaman, 28. mektubun birinci meselesi’nde zikredilen ve Hulusi Bey tarafından 1930’lu yıllarda görülen rüyadaki ‘‘SARIKLI KÜÇÜK GENÇ BİR ZAT’’ ın rüya tabirini yaparken, Mehmed KAYALAR o yıllarda 17-18 yaşında bir gençtir. Ve Kaderi İlahi, bu rüyanın görülmesinden 20 yıl sonra kendisini Üstadla tanıştırmaktadır.

 Bediüzzaman, Mehmed KAYALAR’ı 3 gün 3 gece misafir eder ve aralarında çoğu sırlı olan hususi konuşmalar olur. Misafirlik sona erip, ayrılık vakti yaklaşınca Bediüzzaman Hazretleri :

       -Mehmed Kardeşim! Diyarbakır’da çok önemli hizmetler var, benim oraya gitmem lazım idi, fakat bu vazife size verildi, der ve hizmet konusunda bir-iki önemli ve sırlı mes’ele olduğunu kendisine hatırlatır.

         Bu önemli mes’elelerden birisi,Hz. Ali’nin (K.V), Kaside-i Celcelutiyesinde ‘‘sırren tenevvereten ve cehren intişar’’ eder.  (Nur hareketi gizlice nurlanır)’’ hakikatinin bir müddet daha gizliliği devam etsin!  sırrı.   Bu sır, Üstad tarafından kendisine hatırlatılır.

         Bediüzzaman’dan bu yüksek emr-i Üstadiyi alan Mehmed KAYALAR ihtiramla Diyarbakıra doğru yola koyulur. Ancak Hz. Ömer (r.a) misali bir fıtrata sahip olan Mehmed KAYALAR’ın şecaati azimesi, içini kemirmeye çoktan başlamıştır bile. Nasıl olur da bir sırrı bil! gör! fakat gizli kalsın söyleme ! böyle bir suskunluk tamamen fıtratına ters gelmekte, sahip olduğu heybeti ve dine hizmet için her şeyini feda edecek bir yaradılışa sahip olan fıtratı, bunu bir türlü kabul edemez.

         Diyarbakır’a döner dönmez ‘‘sırren tenevvereten’’ cümlesinin ebced hesabiyle dökümanını yapar ve bakarki; bu gizlilik 1950 yılını gösteriyor. Bunu Üstada mektupla bildirir.

         “Üstadım; ‘‘Sırren tenevvereten’’ cümlesi 1950’ye isabet ediyor, biz de 1950’ nin tam altındayız, bu işin sırrı kalmadı, ilan zamanıdır” der.

        Üstad da cevabı mektubunda :  “Barekallah, Mehmed bey sen artık serbestsin!” der. O andan itibaren Risaleler başta kendisi, büyük oğlu ve yetişmiş talebeleri tarafından Diyarbakır’ın büyük camilerinde açıkça okunmaya başlar, ve kısa zamanda tüm Türkiye genelinde Risale-i Nur akımı dalga dalga başlar.

 

 

Etiketler

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı