Peygamberimiz ve Ehl-i Beyt Işığında Cömertlik

Cömertlik, cimriliğin zıddıdır. Bir malı, bir yiyeceği ya da herhangi bir meşru menfaati gönül hoşluğuyla harcamak demektir. Karakterlerin en onurlusu, bağışların en üstünüdür ve izi nesiller boyu kalıcıdır. Her güzel ve ulu varlığın kerem (cömertlik) le nitelendirilmesi, ona nisbet edilmesi kuşku yok ki, bu sıfatın önemini vurgulamaktadır: “Şüphesiz o, bir Kur’ân-ı Kerimdir.” (Vakıa, 77) “Onlara şerefli bir elçi geldi” (Duhan, 17) “Ekinler ve güzel makamlar” (Duhan, 26)
Ehl-i beyt imamları cömertliği ve cömert kimseleri sürekli övmüş ve bu kişileri en güzel ifadelerle yüceltmişlerdir.
İmam Bakır(a) der ki: “Günahkâr ama cömert bir genç, sürekli ibadet eden ama cimri olan bir ihtiyardan daha hayırlıdır.”
İmam Sadık(a) der ki: “Bir adam Resulullalh’ın(sas) yanına gelerek: “Ya Resulallah, hangi insanın îmanı daha üstündür?” diye sordu. Resulullah: “Eli en açık olanının.” diye cevap verdi.”
Cafer b. Muhammed, atalarından şöyle rivayet eder. Resulullah efendimiz(sas) şöyle buyurdu: “Cömert insan Allah’a yakındır, insanlara ya-kındır, cennete yakındır Cimri insan ise, Allah’tan uzaktır, insanlardan uzaktır, ateşe yakındır.”
İmam Bakır(a) şöyle der: “Allah yolunda hayır amaçlı harcamada hulun ve Yüce Allah’ın onun yerine başka bir şeyi sana bahşedeceğine kesin olarak inan. Çünkü, Allah’ın hoşnut olduğu bir hususta herhangi bir şey harcamaktan kaçınan, cimrilik eden hiçbir kul (erkek ve kadın) yoktur ki, Allah’ın gazabını gerektiren bir hususta bunun kat kat fazlasını harcamasın.”
CÖMERTLİĞİN GÜZELLİKLERİ
Bireyler arasında, hayatın iyi ve kötü gününde karşılıklı şefkat ve merhamet duyguları yaygın değilse, duygusal bir iletişim kurulmamışsa, bu fertlerden oluşan toplum, mutluluk nedir bilmez, iç huzurun ve barışın tadına varmaz, güven ve rahat yüzü görmez. Ama bireyleri arasında saydığımız bu özellikler kökleşmişse, toplum birbiriyle kenetlenmiş sağlam bir yapıyı andırır. Bu yapının duvarından bir taşı yerinden oynatamazsınız.
Bireylerarası şefkat alışverişinin parlak, gözahcı şekilleri vardır. Güzellik, görkem ve gözkamaştırıcıhkları ile belirginleşirler. Hiç kuşkusuz bu duygusal ilişkinin en önemlisi, en güzeli, en ulusu ve en anılmaya değer olanı, zenginlerin yoksullara karşı gösterdikleri şefkattir, onlara karşı cömert ve eli açık davranmalarıdır. Yoksulluğun acılarını ve yoksunluğun ızdırabını hafifletici bir tavırla onlara yaklaşmalarıdır.
Bu onur verici insancıl ilkenin (karşılıklı şefkat ve merhamet duygusunun), etkinlik kazanması ile birlikte yoksul zavallılar, iyilikseverlerin şefkat gölgelerini üzerlerinde hissederler. Uyumluluk, sevgi ve içtenlik duygularının etkin olduğu berrak bir atmosferi teneffüs ederler. Bu da toplumu mutlu eder. İletişimi, kaynaşmayı ve dolayısiyle huzuru ve güveni egemen kılar.
Ama bu duygu ve iletişimin yokluğunda toplum derin bir mutsuzluk girdabına düşer. Çekememezlik, kin, nefret ve kıskançlık içgüdüleri harekete geçer. Önüne geleni silip süpüren, yıkıcı bir nefret patlaması olur. Canlara kıyılır, mallar zayi olur ve insan onuru ayaklar altına alınır.
Bu nedenle, İslâm şeriatı insanları cömertliğe, eli açıklığa, yoksul ve düşkünlere şefkatle yaklaşmaya davet etmiş, toplumun bunların dertlerini ve ızdıraplarını kendi içlerinde hissetmeden kendilerine yük olmuş açlar, sefiller olarak algılamasını hoş karşılamamıştır. Onları bu durumdan kurtarmak amacı ile yardımlarına koşmayı sürekli teşvik etmiştir. İslâm’a göre, yoksullara yardım elini uzatmayan zenginler, insanlar içinde İslâm’dan en uzak olan kimselerdir. Nitekim Resulullah efendimiz(sas) şöyle buyurmuştur: “Müslümanların işleriyle, sorunlarıyla ilgilenmeyen, müslüman değildir”
Bir diğer hadiste de şöyle buyuruyor: “Komşusu açken, kendisi tok yatan bana iman etmemiştir. Bir belde halkı, içlerinde aç kimseler olduğu halde yatıyorlarsa, Yüce Allah kıyamet günü onların yüzüne bakmaz.’
İslâm dini, tâbilerini iyilik etmeye, cömertliğe teşvik etmiş, karşılıklı şefkat ve eşitlik bakımından örnek almalarını, onurlu bir hayatı bir arada barış içinde yaşamalarını istemiştir. Çünkü, cömertlik toplumsal güvenin emniyet subabı ve toplumsal arınmışlıgın, temizliğin sigortasıdır.
CÖMERTLİK YAPILABİLECEK ALANLAR
Cömertliğin fazileti, yerine ve durumuna göre değişir. Cömertliğin en faziletlisi, en şerefli etkeni ve durumu, Allah’ın emrini yerine getirmek, itaat edilmesi zorunlu olan şeriatını uygulamak ve kutsal farzları eda etmek amacı ile yapılanıdır. Zekât ve Humus gibi.
İslâm şeriatı geleneğinde cömertliğin, eli açıklığın ölçüsü budur. Nitekim, Resulullah efendimiz(sas) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kendisine farz kıldığı yükümlülükleri yerine getiren bir kimse, insanların en cömerdidir”
Bundan sonra iyilik ve cömertlik açısından en faziletli ve en gerekli alan, kişinin kendi aile fertleri, ehl-i beytidir. Çünkü, kişinin aile fertleri, şeriat ve gelenek açısından infak edilmesi gerekli ve zorunlu bir sınıf olmakla beraber, iyilik ve ihsan açısından daha öncelikli, gözetim ve iltifat açısından diğer insanlara göre daha hak sahibidirler.
Bu doğal ve temel ilkenin aksine hareket eden bazı insanlar da çıkar. Bunlar, gösteriş ve desinler için, ellerinde ve avuçlarında olanı, yabancılara ve uzak insanlara cömertçe harcarlar. Ama kendi ailelerine ve çoluk-çocuklarına gelince cimri kesilirler, temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan imtina ederler. Bu da onları acı bir sıkıntıya ve muhtaç olma durumuna sokar. Başkalarının ellerine bakarlar. Oysa, kişinin ailesi, çoluk-çocuğu en yakınları, insanlar içinde, duygu bakımından en sıcak olanlarıdır. Kuşku yok ki, bu istinai tutum nefsin pintiliğinin ve bilincin kararmış olmasının bir göstergesidir.
Bu nedenle ehl-i beyt imamları, insanlara kendi ailelerine karşı şefkatli olmalarını, yaşamanın gereklerinden ve hayatın ihtiyaçlarından genişçe yararlandırmalarını tavsiye ve teşvik etmişlerdir.
İmam Rıza(a) şöyle buyurmuştur: ‘Kişinin kendi ailesine karşı cömert olması, onlan başkalarına muhtaç etmemesi gerekir. Ki ölmesini temenni etmesinler.”
İmam Musa b. Cafer(a) der ki: “Kişinin ailesi, esirleridir. Dolayısiyle Yüce Allah kime bir nimet vermişse onu esirlerine bolca bağışlasın. Eğer bunu yapmazsa, bu nimetin yok olması an meselesidir.”
Bu ilk iki gruptan sonra insanlar içinde iyilik yapma açısından en öncelikli olanlar, yakın ilişki kurmaya ve gıda yardımında bulunmaya en çok hak sahibi olanlar yakın akrabalardır. Çünkü, yakın akrabalar arasında kan bağları vardır. Zorluk anında, kriz dönemlerinde güçlü bir dayanışma örneği sergilerler.
Yakın akrabaları bu tür duygusal bağlardan yoksun bırakmak, daha uzak olanlara ve yabancılara karşı daha cömert davranmak büyük bir hatadır. Onları açıkça küçümseme anlamına gelir. Buna karşılık akrabaların öfkesine ve nefretine neden olur. Kişiye karşı en ufak bir sempati ve destek olma duygusu taşımaz olurlar.
Cömert bir kimsenin, arkadaşlar, komşular, fazilet ve iyilik sahipleri gibi kimselere yakınlıklarına göre bir öncelik sırası içinde infakta bulunması, onlarla sıcak ilişkiler kurması son derece yararlıdır. Çünkü bu saydıklarımız başkalarına göre daha önceliklidirler.
CÖMERTLİĞİN ETKENLERİ
Cömertliğin etkenleri kişiye göre değişir. Herkesin eli açıklığının nedeni farklı olur. Amaç olarak en Yüce ve sonuç olarak en övgüye değer olan cömertlik etkeni, Allah yolunda, onun rızasını elde etmeye ve onun sevabını kazanmaya yönelik olanıdır.
Övülmeyi isteme, övgülere ve sitayişlere mazhar olma duygusu da bir etken olabilir. Bu durumda cömertlik yapan kişi, eli açıklığını kâr amacıyla kullanan bir tüccar fonksiyonunu icra eder.
Bir menfaati sağlama, olabilecek bir zararı savma amacı da bir etken olarak karşımıza çıkabilir. Bunlar insanı cömertliğe ve iyilikseverliğe itebilirler.
Sevgi de seveni cömertliğe ve eli açıklığa yöneltme hususunda büyük bir rol oynayabilir. Burada, sevgilinin ilgisini çekme, sempatisini kazanma önemli bir etkendir.
Burada şunu vurgulamak gerekir ki, cömertlik, ancak başa kakma olgusundan soyutlandığı, büyüklük kompleksinden ve erteleme egili ininden arınmış olduğu zaman güzel olur, meyvesi de tatlı olur. Cömertlik para biriktirme hasisliğine karşı bir güvencedir. Cömertlik için paranın artmasını beklemek yanlıştır. Bu yüzden Resulullah efendimiz(sas) şöyle buyurmuştur: “Gördüm ki, iyilik ancak üç hasletle olumlu ve amacına uygun olur: Yapılan iyiliği küçük görme, iyiliği gizli yapma ve acele etme. Çünkü, yaptığın iyiliği küçük gördüğün zaman, karşıdaki kişi onu gözünde büyütür, iyiliği gizli yaptığın zaman, tamamlamış olursun, iyiliği acele yaptığın zaman da, karşıdaki kişiyi bir an önce memnun etmiş olursun. Aksi bir tutumun, iyiliğin sonuçlarını silip süpürür, karşıdakinin yapılan iyiliği azımsamasına neden olur”