Peygamberimiz ve Ehl-i Beyt Işığında Güzel Ahlak

İnsanlarla iyi geçinmeyi, onlara güleryüz göstermeyi, tatlı söz söylemeyi ve nazik davranmayı öngören bir psikolojik bir durumdur. İmam Sadık bir soru üzerine bu durumun çerçevesini şöyle çizmiştir: “Kanatlarını şefkatle yayar, sözlerini tatlı söyler ve kardeşini sevecen bir yüz ifadesi ile, güleryüz ile karşılarsın.”
Her akıl sahibinin ulaşmayı içtenlikle arzuladığı, elde etmek için büyük bir çaba sarfettiği ideallerden biri, hiç kuşkusuz çekici, sempatik bir kişiliğe, gıbta ile bakılan bir konuma sahip olmak, insanlar nezdinde sevilip sayılmak ve toplum içinde şerefle anılmaktır.
Bir yüksek ideal ve ulu bir hedeftir ki bu, ancak fazilet sahibi kimseler ona ulaşabilir. Ona ulaşmak için, bu hedefe varmak için gerekli niteliklere sahip olmak bu bakımdan bir zorunluluktur. Bilgili, cömert, cesur ve benzeri huylara sahip olmak gibi.
Ne var ki, bu değerler ve güzel huyla yoğrulmadıkça, güzel ahlakın göz alacılığı ile süslenmedikçe, göz kamaştırıcı parlaklığı ile temayüz etmedikçe insana gıbta ile bakılan bir konum, saygın bir yer ve üstün bir mertebe kazandırmazlar. Saydığımız bu nitelikler, güzel huydan soyutlandıkları zaman asli değerlerini yitirirler. İnsanları üzerinde olumsuz izler bırakan çirkin birer görünütden öteye geçemezler.
Bu yüzden güzel ahlak, tüm faziletlerin özü, ahlak sisteminin mayası, güzelliklerin ekseni konumundadır. Övgüler ve ululamalar en çok onunla kazanılır. Sevgi ve saygınlığın kazanılmasını sağlayan ön hazırlık kuşku yok ki, bu mayadır, bu özdür.
Peygamber Efendimizin (sas) ve Ehl-i Beyt imamlarının (a) bu güzel ahlakı nasıl ululadıklarına, onu huy edinenleri nasıl övgüyle yadettiklerine, değişik üslup ve ifadelerle insanları nasıl buna teşvik ettiklerine bakınız! Aşağıya alacağımız metinler aracılığıyla bu kutlu mesajı tasavvur etmek mümkündür:
Resulullah Efendimiz (sas) şöyle buyuruyor: “En üstünleriniz ahlaken en üstün olanlarınızdır.”
İmam Bakır (a) der ki: “Müminlerin en kamil imanlısı, en güzel ahlaklısıdır.”
İmam Sadık (a) şöyle der: “Bir müminin farz ibadetlerinden sonra, Allah’a takdim edeceği ve Allah katında hoşnutlukla kabul göreceği amel, insanlar içinde güzel ahlakıyla temayüz etmesidir.”
İmam Sadık (a) şöyle der: “Yüce Allah güzel ahlak sahibine, tıpkı sabah akşam Allah yolunda cihada koşan mücahide bahşettiği gibi sevap bahşeder.”
Peygamberimiz (sas) şöyle buyuruyor: “Gününü oruç ve namaz ile geçirene ne varsa, güzel ahlak sahibine de o vardır.”
İmam Sadık (a) şöyle der: “Güzel ahlak, tıpkı güneşin kırağıyı erittiği gibi, hataları giderir.”
Peygamberimiz (sas) buyuruyor: “İnsanları mallarınızla kazanamazsınız, onları ahlakınızla kazanın.”
Güzel ahlakın şerefini ve üstün konumunu vurgulamak için, Yüce Allah’ın tüm Peygamberlerini, peygamberlik ile görevlendirmeden önce, bu yüce karakterle bezediğini, davranışlarını bu güzellikle süslediğini hatırlamak yeterlidir. Güzel ahlak, peygamberlerin faziletlerinin sembolü, kişiliklerinin belirleyici işaretidir.
Resulullah Efendimiz (sas) diğer üstün niteliklerinin ve örnek davranışlarının yanı sıra güzel ahlakın en ideal temsilcisi idi. İdeal ahlakıyla kalplere ve akıllara hükmedebiliyor, bundan dolayı da yüce Allah’ın övgüsüne mazhar oluyordu:
“Ve şüphesi Sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem, 4)
Emiru’l Müminin Hz. Ali (a), Resulullah Efendimizin (sas) ahlakını tasvir ederken şöyle der: “İnsanların en cömerdi, en cesuru, en yüreklisi, en doğru sözlüsü, en emanete bağlısı, en ağırbaşlısı idi. Arkadaşlığı insan onur verirdi. Onunla ansızın karşılaşan biri ürperirdi. Onunla bir süre beraber olan ise, onu tanır ve severdi. Ne ondan önce, ne de ondan sonra O’nun gibisini görmedim.”
İşte alemlere rahmet Efendimizin ve O’nun yüce ve temiz Ehl-i Beyt’inin ahlaki güzellikleri ve erdemsel erişilmezlikleri, bu boyutlardaydı. Rabbimiz, bu yüce şahsiyetlerin yolundan bizi ayırmasın ve ayağımızı sabit kılsın, vesselam…