AHLAK

Peygamberimiz ve Ehl-i Beyt Işığında Tevazu

Tevazu insanlara değerleri kadar saygı göstermek, onlara tepeden bakmamak demektir. Son derece saygın bir ahlakî meziyet ve çekici bir seciye­dir. Kalpleri cezbeder, ilgi uyandırır, takdir toplar. Ne kadar önemli bir özellik olduğunu anlamak için Yüce Allah(cc)’ın, Resuller Efendisi (sas) elçisine, alçakgönüllülüğü emrettiğine bakmak yeterlidir: “Ve mü’minlerden sana uyanlara kanatlarını indir” (Şuara, 215)

Ehl-i beyt imamları (a) bu ahlâkî meziyetin şerefini çeşitli vesilelerle vurgulamış, hikmetli sözleri ve ideal yaşayışlarıyla insanları bu güzel ahlâkı, huy edinmeye teşvik etmişlerdir. Onlar, üstün niteliklerin öncü­leri, yüksek ahlâki meziyetlerin aydınlık kişilikleriydiler.

İmam Sadık (a) der ki: “Gökte kulların işleriyle görevlendirilmiş iki melek vardır. Allah için alçak gönüllülük yapanı yükseltir, böbürlene­rek kendini beğeneni de alçalıırlar.”

Resulullah efendimiz (sas) şöyle buyurur: “Benim yanımda en sevimli olanınız ve kıyamet günü bana en yakın yerde oturanınız, ahlaken en güzel ola­nınız ve alçak gönüllülükte en ileri gideninizdir. İçinizde kıyamet günü bana en uzak olanlarınız ise, kendini beğenenleriniz, büyüklük taslayanlarınızdır”

Emiru’l Mü’minin şöyle der: “Zenginlerin, Allah’ın katındaki nimetleri gözeterek fakirlere karşı alçakgönüllü olmaları ne güzeldir. Ondan daha güzeli, fakirlerin Allah’a güvenerek zenginlerin durumundan etkilenmemeleri, aldış etmemeleridir.”

İmâm Sadık(sas) şöyle der: “Alçak gönüllülük bir diğerine karşı bulunduğun konuma razı olman, karşılaştığın kişiye selam vermen, haklı dahi olsan tanışmayı terketmen ve takvandan dolayı birileri tarafından övülmeyi sevmemendir”

Şunu da unutmamak gerekir ki, övgüye layık alçakgönüllülük, içinde ifrat ve tefrir gibi iki uç özelliği taşımayan, itidal ve ortayol özelliklerine sahip olanıdır. Alçakgönüllülükte aşırıya gitme, onursuzluğa ve al­çaklığa neden olur. Bunun zıddı olan tefrit ise, kibir ve bencilliktir.

Aklı başında normal bir insanın seçeceği yol elbette alçaklıktan ve bencillikten uzak olan ortayoldur. Bunun yöntemi de herkese hakettiği değeri vermekti. Layıkına göre muamele etmektir.

Bu yüzden kendini beğenmiş bencil tiplere, insanlara yüksekten ba­kan kişilere karşı alçakgönüllü davranmak uygun değildir. Böyle bir durumda alçakgönüllülük zillete ve alçaklığa davetiye çıkarır. Karşı ta­rafı bencillik ve kibir hususunda cesaretlendirir. Nitekim el-Mütenebbi şöyle der:

“Cömert kişiye ikram ettiğin zaman ona malik olursun.

Kınanmış kişiye ikram etsen şımarır.”

Alçakgönüllülük hususunda el-Maari şöyle der:

“Ey Mısır valisi, sakın zulmetme.

Çünkü senin gibi nicesi gelip gitti.

Üstunlukle rızıklandığın zaman alçakgönüllü ol,

Çünkü bu, insanın şerefini artırır.”

Bir darb-ı meselde şöyle denir:

Adamın, yeri geldiğinde tevazu göstermesi, şamataya son verir. Şimdi, ehl-i beytin üstünlüklerinin bir yönünü, eşsiz ve ideal tevazularını gözler önüne serelim:

Resulullah Efendimiz (sas) çok mütavazıydı. Bir eve girdiği zaman, girer girmez kendisine en yakın olan yere hemen otururdu. Evinde ailesine yardımcı olurdu. Kendi koyununu sağar, elbisesini kendi diker, nalınlarım kendisi tamir ederdi. Kendi hizmetini kendisi görürdü. Pa­zardan aldığı şeyleri kendisi taşır, fakirlerle oturur kalkar, miskinlerle içli dışlı olurdu.

Bir adam onunla konuştuğu zaman, o adam başını çevirmedikçe, o başını başka bir tarafa çevirmezdi. Bir adam onun etinden tuttuğu za­man, kendisi bırakmadıkça o, adamın elini bırakmazdı. Onun yanında oturan biri kalkmadıkça, Rcsûlullah (sas) onun yanından kalkmazdı. Karşılaştığı kişiye önce kendisi selâm verirdi. Ashabı ile karşılaştığı za­man tokalaşırdı. Arkadaşlarının arasında ayaklarını uzatarak oturduğu hiç görülmemiştir. Evine konuk olana ikram ederdi. Bazen elbisesini oturacağı yere serer ve altındaki minderi çıkarır, ona verirdi. Arkadaşla­rını künyeleriyle anar, onları en sevdikleri isimleriyle çağırarak onur­landırırdı. Hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Bütün arkadaşlarına zaman ayırırdı. İnsanlar içinde sürekli tebessüm ederdi. Ondan daha mütebessimi yoktu. Nefesi ondan daha hoş kokan birine rasilanamazdı.

Ebu Zer el-Gıfari (ra) der ki: “Resulullah (sas), arkadaşlarının arasında herhangi biri gibi otururdu. Bir yabancı geldiği zaman, sormadan han­gisinin Resulullah olduğunu bilemezdi. Bu yüzden, onun için yabancı­ların kendisini rahatlıkla tanıyabilecekleri bir mekân hazırlamak iste­dik. Bu amaçla onun için yerden biraz yüksekçe bir sedir yaptık. O, bu­nun üzerinde oturur, biz de onun yanında otururduk.”

Bir rivayette şöyle belirtilir: Bir gün Resûlullah (sas) yıkanmak üzere bir kuyuya gider. Huzeyfe b. Yemân bir elbise ile O’na perde yapar; O da yıkanır. Sonra, Huzeyfe yıkanmak için oturur. Resûlullah da elbiseyi alır, ona perde yapar. Huzeyfe, bunu yapmasını istemez. Der ki: “Anam babam sana fedâ olsun, ya Resûlallah! Böyle yapma.” Ama Resûlullah ısrar eder ve o yıkanana kadar ona elbiseyle perde tutar. Ve der ki: “İki kişi arkadaşlık ettiğinde, içlerinde Allah’a en sevimli olanı, arkadaşınaen şefkatli davrananıdır.”

Emîru’l-Mü’minin (a) de, ahlâkı ve mütevaziliği bakımından bir zir­ve şahsiyetti. Darar, O’nun niteliklerini sayarken şöyle der:

“İçimizde bizden biri gibiydi. O’na geldiğimizde o da bize yaklaşır­dı. Bir şey sorduğumuzda bize cevap verirdi. O’nu davet ettiğimiz za­man, icabet ederdi. Bir haber sorduğumuzda, bize bilgi verirdi. Allah’a andolsun ki, O’nu her zaman bize yakın hissederdik, O’nun heybetinden konuşamazdık. Tebessüm ettiği zaman, dişleri dizilmiş inciler gibi par­lardı. Din ehline saygı gösterirdi. Düşkünlere yakınlık gösterirdi. Güçlü kimse, bâtıl ve haksızlık konusunda ondan cesaret alamaz, güçsüz kim­se de onun adaleti konusunda ümitsizliğe kapılmazdı.”

İmam Sâdık (a) der ki: “Bir gün Emîru’l-Mü’minîn (a) arkadaşlarından ayrılıp gitmek ister. Onlar da arkasında yürürler. Onlara dönüp şöyle der: ‘Bir ihtiyacınız mı var?’, ‘Hayır, ya Emîru’l-Mü’minîn!’ derler. ‘Sade­ce seninle birlikte yürümek istedik.’ Bunun üzerine onlara şöyle der: “Geri dönün; çünkü yayanın atlı ile birlikte yürümesi, atlı için bozulma nedeni, yaya için de zillet nedenidir.”

Râviler, yol gösterici Ehl-i Beyt imamlarının (a) alçakgönüllülükleri­nin göz kamaştırıcı örneklerini ve üstün ahlâklarının görkemli kesitle­rini bize ulaştırmışlardır.

Etiketler

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
Kapalı
Kapalı